(1) KARAR ANALİZİ DİZİSİ
GİRİŞ
2022 yılında sanatçı Gülşen Çolakoğlu’nun bir konser sırasında orkestra üyesi bir kişi hakkında sarfettiği “İmam hatipte okumuş daha önce kendisi. Sapıklığı oradan geliyor herhalde” sözleri nedeniyle, imam hatip lisesi mezunu üç kişi tarafından TİHEK’e yapılan başvurularda, dini inanç özgürlüğü temelinde ayrımcılık yapıldığı ve sanatçının sözlerinin nefret söylemi teşkil ettiği iddiaları kabul görmüş ve sanatçının her bir başvuru için 50.000 TL idari para cezası ödemesine karar verilmiştir. Her üç başvuruda, söz konusu ifadelerin toplumsal barış ve huzur ortamını bozup ciddi tepkiye neden olduğu ve ayrıca TİHEK’e çok sayıda başvuru ulaştığı, verilen hizmetin sınırlarını aşan inançsal hoşgörüsüzlük temelli nefret biçimlerini yayıp teşvik ettiği ve bu nedenle de ayrımcılık yasağını ihlal eder boyuta ulaştığı vurgulanmıştır. Bu çalışma kapsamında, söz konusu kararların 6701 sayılı TİHEK Kanunu, Uygulama Yönetmeliği* ve ilgili diğer ulusal ve uluslararası mevzuat ekseninde değerlendirilmesi hedeflenmektedir.
(2) KARAR ANALİZİ DİZİSİ
GİRİŞ
Saab Cafe, 2019 yılında Ankara Çankaya’da Türkiye’deki ilk Somali restoranı olarak açıldı. Restoranın ortaklarından biri olan Somali uyruklu M.I.A, 2012 yılında üniversite eğitimi için Türkiye’ye gelmiş, iki ayrı üniversitede okumuş, ilkinden 2017 yılında ikinci üniversiteden de 2021 yılında mezun olmuştur. Altıdan fazla Türkçe makalesi olan ‘İlahiyatçılık ve Din Görevliliği Meslek Ahlakı’ kitabını Türkçe’den Somali diline (Af Soomaali) çeviren M.I.A aynı zamanda TRT’de belgesel danışmanlığı da yapmıştır.
Ağustos 2021 tarihinden itibaren Saab Cafe’ye yönelik keyfi denetimler ve uygulamalar başlamıştır. Denetimlerde ayrımcı ve ırkçı söylemler kullanıldığı medyaya yansımıştır. Medyaya yansıyan görüntülerde denetimler sırasında restoranda bulunan tüm müşterilerin dışarı çıkarıldığı, restoranın isim tabelasının renklerinin değiştirildiği, işletmecilere yönelik “buradan gidin, siz burada istenmiyorsunuz” vb. ırkçı söylemler kullanıldığı görülmektedir.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, basına yansıyan haberlere rağmen olayla ilgili resen inceleme başlatmamıştır. M.I.A, 01.12.2021 tarihinde “kolluk personeli tarafından kötü muameleye uğradığı ve ayrımcı muameleye maruz kaldığı’’ gerekçesiyle TİHEK’e başvuruda bulundu.
Kanuni görevi olmasına ve yetkisi bulunmasına rağmen yapılan başvuruya ilişkin hiçbir işlem yapmayan TİHEK, M.I.A’nın sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezine alınmasından 6 gün sonra kararını web sitesinde yayınladı.
Kolluğun gözaltı, tehdit, isim değişikliği, tabela boyama gibi baskılarına maruz kaldıktan sonra oturum izni iptal edilen ve zorla Somali’ye gönderilmek üzere geri gönderme merkezine götürülen başvurucunun TİHEK’e yaptığı başvuruya ilişkin herhangi bir ihlalin olmadığına dair karar, 09.08.2022 tarihinde 5 üyenin karşı oyuyla oy çokluğu ile alınmıştır.
TİHEK’in kararına ilişkin Doç. Dr. Tolga Şirin tarafından kaleme alınan bu karar analizi raporunda, ayrımcılık yasağı bakımından ilk bakışta testi, ırksal profilleme ve etkili soruşturma kavramları ışığında değerlendirme yapılmış ve kötü muamele yasağının olaydaki görünümü ayrıntılı olarak incelenmiştir.
(3) KARAR ANALİZİ DİZİSİ
GİRİŞ
Kamu Denetçiliği Kurumu, 16.06.2023 tarihinde Çocuk İzlem Merkezlerine (ÇİM) yönelik önemli bir tavsiye kararı vermiştir.
Başvurucu, cinsel istismar suçuna maruz kalma şüphesi ile ilgili işlemler nedeniyle ÇİM’lere getirilen çocukların, günlük beslenme ve giysi ihtiyaçlarının karşılanması için her bir merkeze ödenek tahsis edilmesi gerektiğini, 7/24 esasıyla çalışan ÇİM’lerin çoğunun il merkezlerinde olduğunu, bazı illerde ÇİM bulunmaması durumunda mağdur çocukların uzak yerlerde bulunan ÇİM’lere getirildiğini, buradaki işlemler sırasında mağdur çocukların ve ailelerinin günlük ihtiyaçlarının karşılanmasında sorunlar yaşanabildiğini, hastanelerde bu ihtiyaçların giderilmediğini, koordinasyon kurullarında idareler tarafından bu konuya tahsis edilmiş fon bulunmadığının belirtildiğini, çocukların ihtiyaçlarının personelin gayretleri ve düzensiz bağışlarla karşılandığını aktararak korunma ihtiyacı olan çocuk statüsündeki mağdur çocukların günlük ihtiyaçlarının karşılanması için ÇİM’lere ayrı ayrı ödenek tahsis edilmesi konusunda tavsiye kararı talep etmiştir.
KDK tarafından ÇİM’lerin işleyişine ilişkin, çocuğun korunması ve çocuğun yüksek yararının gözetilmesi ilkesi esas alınarak çocuk adalet sisteminin onarıcı adalet yaklaşımıyla yapılandırılması amacıyla aşağıdaki karar verilmiştir:
Hazırlık çalışması devam eden Çocuk İzlem Merkezleri Yönetmeliği çalışmalarına ilgili kamu ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin alınması,
İlgili Yönetmelik’te, ÇİM’lere gelen cinsel istismar mağduru çocukların merkezde bulundukları sürece günlük ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik açık ve belirleyici düzenlemelere de yer verilmesi,
Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin “İlkeler” kenar başlıklı 11’inci maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme gereği, “mağdurlara, mağdurların yakın akrabalarına ve bunların bakımından sorumlu kişilere gerekli desteğin sağlanması, etkili sosyal programların oluşturulması ve çeşitli disiplinleri içeren yapıların kurulmasını” teminen ilgili idareler arasında koordinasyon ve iş birliği sağlanarak halihazırda devam eden çalışmaların en kısa sürede tamamlanması,
Hedeflenen çalışmaların 63 Sayılı Suç Mağdurlarının Desteklenmesine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 12’nci maddesinde belirtilen “adli desteğe ihtiyaç duyan kişilere ve suç mağdurlarına yönelik sunulan hizmetlerin etkinliğini ve verimliliğini artırmak, hizmet sunumunda karşılaşılan sorunların çözümüne ilişkin önerilerde bulunmak ve sunulan hizmetin koordinasyonunu sağlamak” amacıyla kurulan Danışma Kurulu çalışmalarında, yukarıda belirtilen Çocuk İzlem Merkezlerine yönelik tavsiyelerin dikkate alınması,
Çocuk İzlem Merkezleri Yönetmeliği’nin en kısa sürede tamamlanarak yayımlanması,
amacıyla Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tavsiyede bulunulmasına karar verilmiştir.
Av. Selmin Cansu Demir tarafından kaleme alınan bu çalışma, her ne kadar tavsiye ile sonuçlanan tek bir KDK kararının incelenmesinden ibaret olsa da raporda ayrıntılı açıklanan standartlar ışığında, KDK’nin araştırma, değerlendirme ve karar süreçlerine odaklanarak; kurumun dezavantajlı grupların adalete erişimine etkisini ve çocuklarla ilgili kamu politikası oluşturulmasına katkı sunabilecek önemli bir fırsatı nasıl kullandığını göstermeyi amaçlamaktadır.
(4) KARAR ANALİZİ DİZİSİ
GİRİŞ
Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri: Anayasal ve Eşitlik Temelli Bir Değerlendirme
1982 Anayasası ile zorunlu hale gelen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri, Türkiye’de inanç özgürlüğü alanındaki en tartışmalı uygulamalardan biri olmaya devam ediyor. Anayasa’nın laiklik ilkesine ve 24. maddesine göre, bu dersin tüm dini-felsefi inançları kapsayan, tarafsız bir kültür dersi olarak yapılandırılması gerekiyor. Ancak uygulamada, DKAB dersi çoğunluk inancının öğretilerini içeren bir din eğitimine dönüşmüş durumda.
2024 yılında Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) yapılan bir başvuruda, bir öğrencinin DKAB dersinden muafiyet talebinin reddedilmesi inanç temelli ayrımcılık olarak değerlendirilmiştir. Başvurucu, dersin sadece belirli bir mezhebin görüşlerini içerdiğini ve muafiyetin yalnızca Hristiyan ve Musevi öğrencilere tanınmasının ayrımcılık yarattığını savunmuştur. Ancak TİHEK, bu uygulamanın ayrımcılık oluşturmadığına hükmetmiştir.
TİHEK’in bu kararı, anayasa ve uluslararası insan hakları belgeleriyle çelişmektedir. Kurum, taraf olduğu sözleşmeler çerçevesinde, DKAB derslerine ilişkin yapısal sorunları resen inceleme ve çözüm geliştirme yükümlülüğüne sahiptir. Ancak karar, bu yükümlülüklerin yerine getirilmediğini ve Kurum’un etkin bir denetim mekanizması olmaktan uzaklaştığını göstermektedir.
(5) KARAR ANALİZİ DİZİSİ
GİRİŞ
Yurttaşların tamamının yönetimde söz söyleme imkânını getiren genel oy hakkının kazanılması demokrasi mücadelesindeki önemli bir kazanımdır. Hangi hakların ne şekilde tanınacağı üzerine söz söyleme ve eyleme imkanı olarak seçme ve seçilme hakkı ile diğer hak ve özgürlükler arasında da önemli bağlantılar bulunmaktadır. Bu açıdan, çalışmanın konusunu oluşturan ayrımcılık seçme ve seçilme hakkında yaşandığında diğer hak ve özgürlüklere de etki edebilecek niteliktedir. Diğer yandan, seçme hakkında tekil olarak yaşanacak ayrımcılık seçilme hakkı söz konusu olduğunda milyonlara sirayet edebilecek niteliktedir. Bu nedenle de seçim dönemlerinde hem propaganda, hem seçme sürecinde sürecin hem seçmenler, hem de seçilme hakkını kullanmak isteyenler bakımından ayrımcı olmayacak şekilde yürütülmesi son derece önemlidir.
(6) KARAR ANALİZİ DİZİSİ
GİRİŞ: Bu çalışmada Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) bünyesindeki Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu tarafından farklı tarihlerde verilen dört ayrı karar incelemeye konu edilmiştir. Bu kararların ortak noktası, başvurucuların nüfus kayıtlarındaki din hanesini “Tengri” olarak değiştirmek istemesidir. Din ve vicdan özgürlüğü ile bağlantılı ayrımcılık yasağının ihlal edildiğinin iddia edildiği bu kararların tümünde, Kurul tarafından ihlal olmadığına karar verilmiştir.
Hem söz konusu taleplerin Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından çeşitli bahanelerle reddedilmesi hem de bu kararlara karşı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kuruluna yapılan, ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasını dile getirilen başvurularda Kurul tarafından ihlal kararı verilmemesi; din ve vicdan özgürlüğünün bir parçası kabul edilen “tanınma hakkı” bağlamında, ayrımcılık yasağının ihlaline yol açmış gözükmektedir.
Çalışmada özellikle şu sorular yanıtlanmaya çalışılmıştır:
– Bu kararların hangi yasal ve anayasal hükümlere dayandırıldığı ve bu hükümlerin doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı;
– Tarafların haklarının göz önünde bulundurulup bulundurulmadığına ve ayrımcılık yasağına hâkim olan ilkelere uygun davranılıp davranılmadığı;
– Kararların, özellikle ayrımcılık yasağı ve din ve vicdan özgürlüğü bakımından toplumsal ve kurumsal etkileri;
– Kararlara yönelik eleştiriler, kararların eksik kalan veya geliştirilmesi gereken yönleri üzerinde durulacaktır.
Kararlarda, mevzuattaki aksi bir yoruma izin vermeyen açık düzenlemeler karşısında, kişilerin nüfus kayıtlarındaki din hanesini yazılı beyanla değiştirmelerinin kamu düzenini nasıl bozduğuna veya buna izin verilmemesinin kamu düzenini nasıl koruduğuna dair herhangi bir ilgili ve yeterli gerekçeye yer vermeksizin ayrımcılık yasağının ihlal edilmediğine karar verilmesi, Kurul’un ayrımcılık yasağı konusunda yeterli farkındalığa sahip olmadığını veya bu yönde bir farkındalığı olmasına rağmen ayrımcılık yasağını bizzat ihlal etmekten çekinmediğini göstermektedir. Kararlar, TİHEK’in kuruluşundan bu yana dezavantajlı grupların önemli sorunlarına ilişkin, diğer bir deyişle Türkiye’de yaşayan farklı gruplara dair etnik köken ayrımcılığı, azınlık din ve inanç gruplarına dönük din ve inanç temelinde ayrımcılık ya da toplumsal cinsiyet ayrımcılığı yapıldığına ilişkin ihlal kararı vermeme eğilimini sürdürmektedir.
(7) KARAR ANALİZİ DİZİSİ
GİRİŞ
Ceza infaz kurumları yalnızca cezanın yerine getirildiği mekânlar değil; aynı zamanda bireyin topluma yeniden kazandırılması sürecinin bir parçasıdır. Bu nedenle modern ceza infaz hukukunun temel ilkelerinden biri, insan onuruna saygının ve temel hakların cezaevi koşullarında da korunmasıdır. İfade özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı, mahpusların sahip olduğu temel haklar arasında yer almakta; bu haklar sadece özgürlükten yoksun bırakılma haliyle sınırlanamaz. Özellikle televizyon gibi iletişim araçları, mahpuslar için yalnızca güncel gelişmeleri takip etmeyi değil, aynı zamanda kültürel ve dini kimliklerini koruyup geliştirmeyi de mümkün kılan araçlardır.
Bu bağlamda, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından verilen bir karar, cezaevinde ifade özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı arasında kurulan dengenin ne ölçüde korunduğu sorusunu gündeme getirmektedir. Söz konusu karar, ceza infaz kurumunda bulunan bir mahpusun, Alevi inancını yansıtan bir televizyon kanalının merkezi yayın sistemine eklenmesi yönündeki talebinin idare tarafından reddedilmesi üzerine yapılan başvuruyu konu edinmektedir. TİHEK, bu başvuruda ayrımcılık yasağının ihlal edilmediğine hükmetmiş; idarenin takdir yetkisini kullanma biçimini sorgulamadan, gerekçeleri yeterli görerek talebin reddini haklı bulmuştur.
Ancak kararın içeriği, anayasal ve uluslararası insan hakları standartları ışığında ciddi eleştirileri hak etmektedir. Karar analizimizde, TİHEK’in değerlendirmesinde dikkate almadığı ya da yüzeysel geçtiği noktalar sistematik olarak ele alınmakta; başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere, ilgili içtihatlar çerçevesinde kararın neden yetersiz olduğu ortaya konulmaktadır. Mahpusun talebinin yalnızca bireysel bir tercih değil, cezaevi koşullarında yaygınlaşmış bir inanç temelli ihtiyaç olduğu; dolayısıyla idarenin bu talebe kayıtsız kalmasının, kamu otoritelerinin pozitif yükümlülüklerine aykırılık teşkil ettiği vurgulanmaktadır.
Analizimiz, yalnızca somut bir kararın değerlendirilmesiyle sınırlı kalmayıp, cezaevlerinde dinî çeşitliliğe saygı, ifade özgürlüğünün sınırları ve kamu otoritelerinin yükümlülükleri bağlamında daha geniş bir insan hakları çerçevesi sunmaktadır. TİHEK gibi insan haklarını korumakla görevli kurumların, bu tür başvurulara yaklaşımındaki metodolojik eksikliklerin görünür kılınması, hem hak temelli izleme çalışmaları hem de politika yapıcılar için önemli çıkarımlar sunmaktadır.
(1) TİHEK İZLEME DİZİSİ
GİRİŞ
İnsan haklarının gerçekleştirilmesinde yaptırım odaklı bir yaklaşımın yeterli olmaması karşısında insan haklarının korunmasına özgü ulusal teşkilatlar geliştirilmesi uluslararası insan hakları örgütlerinin de odaklandığı bir konu haline gelmiştir. 1993 tarihli BM Ulusal Kurumların Statüsüne ilişkin ilkelerden bu yana çeşitli uluslararası belgelerde bu tür kurumların işlevleri nedeniyle bağımsızlık, çeşitlilik, uzmanlaşma, elverişli yetkileri olma, kendine özgü çalışma yöntemlerine sahip olma ve sivil toplumla ilişkilenme gibi özellikleri taşıması gerektiği belirtilmiştir. Bu süreçte bu ve benzeri niteliklerle tanımlanan (a) ulusal insan hakları kurumları, (b) eşitlik kurumları ve (c) işkence2 ya da insan ticareti gibi özgül konularda ulusal mekanizmalar insan hakları hukukunda önemli konular haline gelmiştir. 1990’lardan itibaren Türkiye’de de çok çeşitli isimler altında insan haklarına özgülenen farklı yapılar denenmiştir. Son süreçte ise Haziran 2012’de 6332 sayılı Kanun’la Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHEK) kurulmuş; 2016 yılında 6701 sayılı Kanun ile TİHEK’in insan hakları kurumu ve ulusal önleme mekanizması işlevlerine bir de ayrımcılıkla mücadele eklenmiş ve bugünkü haliyle Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kurulmuştur. 6701 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra Kuruma bir de İnsan Ticaretiyle Mücadele Ulusal Raportörlük görevi de verilmiştir.
Bu haliyle 2017 yılından bu yana faaliyet gösteren ve bahsedilen işlevleri yerine getiren TİHEK hakkında etki analizi yapılabilmesi için kurumsal yapısı kadar kararlarının nicelik ve nitelik açısından da değerlendirilmesi gerekir. Kurumun etki kapasitesinin değerlendirilmesi için yapılan başvuruları etkili biçimde incelemesi, insan hakları gündemini takip etmesi, paydaşların görüşlerine başvurması, proaktif hareket edebilmesi, ilgili kurumlara etki edebilmesi gibi unsurların dikkate alınması gerekir. Bunun ölçülebilmesi açısından da usuli olarak Kurumun kendi yetkisini nasıl yorumladığı ve Kanun’da tanınan yetki ve yükümlülüklerle ilgili tutumu da son derece önemlidir.
(2) TİHEK İZLEME DİZİSİ
GİRİŞ
Bu çalışmada, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun (TİHEK) Ulusal Önleme Mekanizması (UÖM) sıfatıyla, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı çocuk evleri sitelerine 2022-2023 yıllarında yaptığı ziyaretler sonucunda hazırladığı raporlar analiz edilecektir. Çalışmanın amacı, TİHEK’in ulusal insan hakları kurumları standartları çerçevesindeki konumunu değerlendirerek dezavantajlı grupların haklara erişimi üzerindeki etkisini incelemek ve tespit edilen sorunlu alanların iyileştirilmesine katkı sağlayacak bir çerçeve sunmaktır.
(3) TİHEK İZLEME DİZİSİ
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği tarafından hazırlanan bu rapor, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun (TİHEK) 2022–2024 yılları arasındaki faaliyetlerini ve kararlarını incelemektedir. Çalışma, Kurumun kamuya açık faaliyet raporları ve karar verileri üzerinden insan hakları, ayrımcılıkla mücadele ve ulusal önleme mekanizması alanlarındaki performansını değerlendirmektedir.
Üç yıllık döneme bakıldığında, TİHEK’in insan hakları alanındaki hedeflerini büyük ölçüde gerçekleştiremediği görülmektedir. Kurumun 2023 faaliyet raporunda insan hakları başlığındaki göstergelerin çoğu için gerçekleşme oranı “0” olarak kaydedilmiş; insan hakları bilincini artırmaya yönelik eğitimler, kamuoyu araştırmaları, hukuki yol gösterme ve istatistik hazırlama gibi temel faaliyetlerin yürütülmediği tespit edilmiştir.
Kurumun en yüksek performans gösterdiği alanlar konferans, uluslararası işbirliği ve eğitim etkinlikleri olsa da, bu çalışmaların çoğu kurum içi veya akademik nitelikte olup hak ihlali yaşayan birey ve gruplara doğrudan temas etmemektedir.
Başvuru verileri yıllara göre artış göstermektedir; ancak başvuruların önemli bir bölümü incelenmeden “kabul edilmezlik” kararıyla sonuçlanmakta, resen inceleme yetkisi ise oldukça sınırlı kullanılmaktadır. Cezaevlerinden yapılan başvuruların sayısı yüksek olmasına rağmen kararlaşma oranı düşüktür. Özellikle ayrımcılık ve insan hakları ihlali başvurularında ihlal kararı oranları son derece sınırlıdır — örneğin 2022–2024 döneminde insan hakları başvurularında yalnızca iki ihlal kararı verilmiştir.
Genel olarak, TİHEK’in 2022–2024 yılları arasında insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele alanındaki temel görevlerini yerine getirmekte sınırlı kaldığı; veri toplama, raporlama ve hukuki destek mekanizmalarını işletmediği; buna karşılık görünürlük ve işbirliği temelli faaliyetlere ağırlık verdiği gözlemlenmektedir.


