Nefret söylemi aynı zamanda hedef alınan kişilerin fikirlerini özgürce paylaşmalarını ve açıklamalarını, endişelerini dile getirmelerini ve yeterince temsil edilmelerini de engeller.
Deniz Şoreş Tuğrul – Eşitlik İzleme Merkezi
Nefret söylemi, demokratik toplumlarda geniş kapsamlı ve tehlikeli sonuçları olan karmaşık ve çok boyutlu bir olgudur. Yalnızca doğrudan hedef alınan bireyin onurunu ve insan haklarını değil, aynı zamanda doğrudan hedef alınan kişilerle aynı azınlığa veya gruba mensup kişilerin de onurunu ve insan haklarını etkiler. Nefret söylemi, toplumun genelinde tehlikeli bölünmelere yol açar, hedef aldığı herkesin katılımını ve kapsanmasını etkiler ve demokrasiyi tehdit eder. Nefret söyleminin hedefleri giderek toplumdan dışlanır, kamusal tartışmanın dışına itilir ve susturulur. Tarih, nefret söyleminin aynı zamanda şiddeti tırmandırmak, nefret suçunu, savaşı ve soykırımı kışkırtmak amacıyla grupları ve toplumları birbirlerine karşı harekete geçirmek için kasıtlı olarak kullanıldığını göstermektedir.
Nefret söylemi aynı zamanda hedef alınan kişilerin fikirlerini özgürce paylaşmalarını ve açıklamalarını, endişelerini dile getirmelerini ve yeterince temsil edilmelerini de engeller. Nefret Söylemi azınlık gruplarını, insan hakları savunucularını ve STÖ temsilcilerini korkutmak veya susturmak için bir araç olabilir. Benzer bir husus, politikacıların yanı sıra kamu çıkarını ilgilendiren konularda haber yapan gazeteciler ve diğer medya aktörleri için de geçerlidir. Nefret söyleminin, kamu çıkarını ilgilendiren konularda haber yapan gazeteciler ve diğer medya aktörleri, STÖ ve aktivistler üzerinde ciddi caydırıcı etki yaratmaktadır. Bu grupların nasıl şiddetli ve ‘bazen uluslararası’ propaganda ve nefret söylemi kampanyalarının hedefi haline gelebileceğine dair güçlü örnekler bulunmaktadır. Aynı zamanda, nefret söylemi yasaları da dahil olmak üzere farklı mevzuat türlerinin kötüye kullanılması veya kullanım tehdidi, kamusal tartışmaya yapılan katkıları susturma konusunda eşit derecede etkili olabilmektedir. Nefret söyleminin ilgili ulusal yasalardaki yasal tanımı şu anda farklılık göstermektedir ve belirli nefret söylemi türlerinin farklı sosyal bağlamlardaki ölçeğini, yaygınlığını ve etkisini yansıtmaktadır.
Nefret suçunun uluslararası alanda ortaya çıkmış ve kabul gören tanımlarından biri Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından yapılan tanımdır. Bu tanıma göre nefret suçları, “mağdurun, mülkün ya da işlenen suçun hedefinin gerçek ya da hissedilen ırk, etnik, ulusal köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engelli, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağlantısı, ilgisi, bağlılığı, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği kişilere veya mala karşı işlenen her türlü suçtur.” Nefret suçlarına örnek olarak, elbette sayılanlarla sınırlı olmamak üzere, bazı eylemlerden söz edilebilir: Fiziksel saldırı, şiddet, saldırı tehdidi, taciz, mülke ve eşyalara zarar verme, duvar yazıları, kundaklama, broşür veya poster dağıtımı, okulda ve işyerinde zorbalık yapmak gibi. Belirtilen fiiller tüm dünyada yaygın olarak ortaya çıkan nefret suçu tipleridir.
Nefret suçlarında, mağdurun bir gruba mensup olması veya olmaması varsayımına dayanılarak -örneğin fiziksel görünüşü yüzünden, göçmen, eşcinsel ya da siyah olduğu için- gerçekleştirilen bir eylem söz konusudur. Bu kişinin mensubu olmadığı bir gruba mensupmuş gibi algılanması durumu da bu anlamda nefret suçları kavramının bir unsurudur. Mağdurun bu gruplara yardım ettiği gerekçesiyle bir eyleme maruz bırakıldığı durumlarda da aynı yaklaşım ortaya çıkar. Kavramın diğer unsurları da göz önünde tutularak, gerçekleştirilen bu eylemin ceza hukuku anlamında bir suç olarak düzenlenmesi ve yaptırıma bağlanması gerekir. Nefret suçları sadece kişilere karşı işlenmez. Örneğin geçmişte de gördüğümüz gibi bir gruba ait mezarlıkların tahrip edilmesi, duvarlara çeşitli sloganların yazılması veya kundakçılık gibi belli suç tipleri de nefret suçu niteliği taşıyabilir. Nefret suçlarının ceza hukuku tarafından diğer suçlar gibi ayrıntılı biçimde düzenlenmesi ve yaptırıma tabi tutulması ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan ve Anayasa’nın 38. maddesinde de yer alan suç ve cezaların yasallığı ilkesinin de bir gereğidir. Nefret suçlarını diğer suçlardan ayıran başka bir nokta ise diğer suçlardan farklı bir amaçla, başka bir deyişle farklı bir itki veya güdü ile işlenmiş olmasıdır. Örneğin kundakçılık suçunda amaç sözgelimi bir evin yakılmasıdır. Ancak bu eylem gerçekleştirilirken bir önyargı veya bir nefret ile hareket edildiği durumda nefret suçundan söz edilebilir. Her suç böyle bir amaçla gerçekleştirildiğinde nefret suçu olarak adlandırılabilir; ancak belli gruplara mensup kişilere karşı işlenen her suç sadece bu kişilere karşı işlenmiş olmasından dolayı nefret suçu olarak kabul edilemez. Nefret söylemi ve nefret suçları sıklıkla birbirine karıştırılan iki kavramdır. Nefret söylemi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen 1997 tarih ve R (97) 20 sayılı tavsiye kararında “yabancı düşmanlığı, ırkçı nefret, anti-semitizm ve hoşgörüsüzlük temelli diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi” olarak tanımlanır. Nefret suçları söz konusu olduğunda, ortada zaten mevcut olan bir suç söz konusudur ve bu suç nefret içeren bir amaçla işlenmiştir. Nefret söylemini suç olarak düzenleyen ülkeler mevcuttur. Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesiyle düzenlenen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu”nu buna örnek verebiliriz. Bu madde nefret söylemi ile ilgili bir madde olarak nefret içerikli açıklamaları bazı şartlar dâhilinde suç olarak niteler.
İşlenen suçlarda failin saikinin tespit edilmesi ne kadar önemli ise, saikin tespit edilmesi de bir o kadar zordur. Dolayısıyla nefret suçları söz konusu olduğunda yargı organlarınca ayrı bir özen gösterilmesi gerekir ve hâkimlere, savcılara, kolluk güçlerine, kısacası ceza adalet sistemi içerisinde görev yapan tüm kurumlara ve görevlilere ayrıca bir yükümlülük düşer. İşlenen suçlarda mağdurun etnik kimlik, din, mezhep, cinsel yönelim vb. temelinde toplum içerisinde daha dezavantajlı bir gruba mensup olduğu belirlendiğinde mutlaka failin önyargı veya nefret saikiyle mi suçu işlediğinin araştırılması gerekir. Bunun için tüm yargı teşkilatına ve kolluk güçlerine nefret suçlarına dair bir eğitim verilmesi ve bu suçlarla ilgili göstermeleri gereken özene dair açık ve mevcut bir yükümlülük getirilmesi önemlidir. Nefret suçlarında failin saikinin araştırılması sonucunda bu durumun tespit edilmesi durumunda devletler açısından da bir dizi yükümlülük gündeme gelir. İlk olarak eğer önyargı veya nefret saikiyle işlenen bir suç söz konusu ise, bu suçla ilgili öncelikle mutlaka bir yasal düzenleme yapılması gerekir. Ceza kanunlarının genel hükümler kısmına tüm suçları kapsayacak şekilde genel bir ağırlaştırıcı neden öngörülmesi mümkündür. Bu noktada her ülke kendi ceza hukuku geleneklerine uygun bir yol izleyecektir. Nefret suçu konusunda kapsamlı, orantılı ve caydırıcı ve sadece ceza hukukunu değil, medeni hukuk ve idare hukukunu da kapsayan yasal düzenlemelerin kabul edilmesi gerekliliği de vurgulanmalıdır. Medeni hukuk ve idare hukukuna dikkat çekilmesinin temelinde, ceza hukuku açısından geçmişte savunulan cezalandırmaya dayalı anlayışın günümüzde geçirdiği değişim yatmaktadır. Zira, sadece failin cezalandırılmasına dayalı bir anlayış, nefret suçu ile mücadelede artık yeterli görülmemekte ve bu noktada medeni hukuk alanında yaptırım olarak tazminatlar veya arabuluculuk gibi alternatif uyuşmazlık çözüm yolları gündeme gelmektedir. Çünkü, ceza adaleti sistemi genellikle mağdur değil, fail odaklı işletilmekte ve ceza yargılamasında mağdurun mağduriyetinin giderilmesinden çok failin cezalandırılması ön planda tutulmaktadır. Oysa nefret suçlarını diğer suçlardan ayıran en önemli noktalardan biri de suçun mağdur ve mağdurun mensubu olduğu grup üzerinde bıraktığı etkidir. Zira söz konusu suç, sebepleri göz önünde bulundurulduğunda sadece mağdur değil, mağdurun mensubu olduğu grup açısından da sonuçlar doğurur ve bu grubun kendisini tehdit altında hissetmesine yol açar. Dolayısıyla nefret suçu failinin cezalandırılmasının yanı sıra, mağdurun bir gruba mensup olmasına dayanarak, maruz bırakıldığı eylemin maddi ve manevi etkilerinin de giderilmesi önem kazanmaktadır. İdare hukuku açısından ise özellikle kamu görevlilerinin nefret suçlarında önemli yükümlülükleri olduğundan, bu yükümlülükler yerine getirilmediği takdirde oluşacak ihmallere karşı mutlaka ciddi idari yaptırımların da uygulanması gerekir.
Kaynak:
https://search.coe.int/cm/Pages/result_details.aspx?ObjectId=0900001680a6891e
https://hrantdink.org/tr/asulis/yayinlar/70-kitaplar/73-nefret-suclari-ve-nefret-soylemi