Skip to main content

 

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği tarafından yapılan 2022 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen “Ayrımcılık Algısı Araştırması” çalışmasında Türkiye toplumunun ayrımcılık algısı, kişilerin eğitim düzeyi, gelir seviyesi ve cinsiyet gibi farklı yönlerden incelendi. Rapor kapsamında 26 ilde 1531 kişi ile görüşme yapıldı. Yapılan çalışmada görüşmecilerin %32,9’u “çok fazla ayrımcılık yapıldığına dair” kanaatlerini dile getirdi.

Ayrımcılığın en fazla yapıldığı alanlar, “siyasi görüşe dayalı ayrımcılık”(%73,5) ve “cinsel yönelime dayalı ayrımcılık (LGBTQ+ bireyler) (%56,1) ile kendini gösteriyor. Bunu %58,1 ile “sığınmacı, mülteci ve göçmenlere dayalı ayrımcılık” ile %57,1 ile “cinsiyete dayalı ayrımcılık” takip ediyor. Etnik kökene dayalı ayrımcılık ile “din ve inanç temelindeki ayrımcılık” türlerinin sıklık oranı is %50 civarında bir orana sahip.. Elde edilen bulgular aynı araştırmanın 2018 ve 2020 verileri ile kıyaslandığında Türkiye’de ayrımcılık algısının arttığını da ortaya koyuyor . En fazla ayrımcılığa uğranılan alanlar olarak devlet kurumlarında işe alım ve terfi, devlet kurumları ve belediyelerden hizmet alımı ve özel sektörde işe alım olarak ifade ediliyor.

Çalışmanın sonuçlarına göre ayrımcılığa uğrayan veya bir yakını ayrımcılığa uğrayan kişilerin %84,2’si karşılaştıkları ayrımcı muamele karşısında herhangi bir girişimde bulunmadıklarını belirtiyor. Bunun en önemli nedenleri arasında (i) bir çözüme kavuşmayacağı inancı (%73,7), (ii) haklarını bilmemek (%10,2), (iii) başlarına bir şey gelmesinden duyulan korku (%7) ve (iiii) aleyhlerine olacağını (%6) düşünmeleri rol oynuyor.

Araştırmada görüşmecilere sorulan “Mevcut kanunlar ayrımcılığın önlenmesinde yeterli mi?” sorusuna ise %68 oranda “Hayır” yanıtı veriliyor.

Mevcut kanunlarda ayrımcılık tanımları (doğrudan, dolaylı ayrımcılık vb.) yer almıyor. İspat yükünün yer değiştirmesi ilkesi ise sadece kısmi olarak İş Kanunu’nda yer alıyor.

“Nefret ve Ayrımcılık  Suçu” başlıklı Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesinde sınırlı bir kapsamda düzenleme yer alıyor. Ancak 2014 yılında yapılan değişiklik ile kanunda belirtilen ayrımcılık temellerinin sonundaki “ve benzeri” ifadesi kaldırılarak, “nefret” ibaresi eklendi. Bu değişik ayrımcılık suçunun kapsamı daralttı ve sadece nefret saikinin varlığı ile cezalandırılmanın önünü açtı.

Türk Ceza Kanunu’nunda “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı  82. maddesinde kasten öldürme suçunun nitelikli halleri, “Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar” başlıklı  madde 86/3’de  ise kasten yaralama suçunun nitelikli halleri tanımlanmıştır. Bahsi geçen her iki madde  tanımında da nefret ve ayrımcılık saikiyle bu suçların işlenmesi nitelikli bir hal olarak düzenleniyor. TCK ’da nefret ve ayrımcılık saikiyle suçların işlenmesinin nitelikli bir hal olarak geçmemesi nefret ve ayrımcılık saikiyle işlenen suçların başka atıflarla cezalandırılmasına yol açıyor.

Adli soruşturma makamları ile ulusal önleme mekanizmaları, ayrımcılık suçuna ilişkin iddialar konusunda etkili bir soruşturma yürütmüyor ve ayrımcılık suçlarına ilişkin vakalar sıklıkla cezasızlık ile sonuçlanıyor. Ayrıca mahkemelerce TCK Md. 122 gereğince verilen bir karar bulunmuyor.

Ayrımcılıkla mücadele konusunda etkin olması beklenen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun (TİHEK) verdiği kararların sayısına bakıldığında ayrımcılık kararlarının hem niteliksel hem de niceliksel açıdan oldukça sınırlı olduğu görülüyor. TİHEK ’e yapılan başvurular içerisinde sonuçlanan ve web sitesinde yayımlanan kararlara baktığımızda, son üç yılda verilen ihlal kararları toplam başvurunun sadece %5’ini oluşturuyor. TİHEK, 2021 yılında ihlal olmadığına dair karar sayısı ortalama %10 civarındayken %80 oranında kabul edilemezlik kararı verdi. Rakamlar bize kurumun etkin bir kurum olma yolunda önemli bir çaba sarf etmesi gerektiğini gösteriyor.

Çalışmada ayrımcılıkla mücadele konusunda kurulan bir kurum olan TİHEK ile ilgili “TİHEK ayrımcılıkla mücadele konusunda etkili bir kurum mudur?” sorusuna %45 oranında “Hayır” yanıtı gelmiştir. “Evet” diyenlerin oranı ise %13 civarındadır. TİHEK’i tanımayanların sayısı ise %45 oranında ve oldukça yüksek. Bu durum kurumun kendini tanıtma konusunda yetersiz kaldığını da gösteriyor.

TİHEK, ırk, etnik köken, din ve inanç temelinde kişisel veriler içermeyen, farklı grupların insan haklarına erişimi temelinde ayrıştırılmış veri toplamıyor yahut topluyorsa da veri kamu ile paylaşılmıyor. Bu durum, hem devletin hem de sivil toplum örgütlerinin hedef odaklı çalışması ve çözüm üretmesinin önüne geçiyor. Oluşturulan politika belgeleri ve eylem planlarının ise, kesişimsel bakış açısından uzak, uygulamada sağladığı başarının ise yetersiz olduğu gözleniyor.

Raporun tamamına buradan erişebilirsiniz.

Skip to content